Toplumsal Cinsiyet Nedir?
Toplumsal Cinsiyet Kavramının Açıklaması
Cinsiyet (sex) bireylerin doğumuyla başlayan bir süreci ifade eder, bireylerin eril veya dişil cinsel organlara sahip olarak doğma durumudur. Toplumsal cinsiyet(gender) ise bireylerin içinde doğduğu biyolojik kategoriye biçilen rollerdir. Toplumun ve içinde bulunulan kültürün biyolojik cinsiyete bağlı olarak kişiden beklediği davranışlardır. Bu rollerin toplum tarafından nasıl algılandığı da eşit derecede önemlidir, bu algılamanın biçimi özellikle ataerkil toplumlarda bireyler arasında ayrımcılığa ve eşitsizliğe yol açmaktadır.
Bunun yanında bireylerin kendilerine ait cinsiyet tanımlamaları onların cinsiyet kimliğini oluşturur.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri
Bireyler toplum içerisinde, bu toplumun beklenti ve kurallarına ayak uydurarak var olmaya özen gösterirler. Bu kural ve beklentilerin tümüne sosyal norm adı verilir ve sosyalizasyon denilen süreç ile birlikte öğrenilirler. Bireylerin bu normlara uyarak yaşamaya özen göstermesinin sebebi, toplumun ”farklı” olan bireyi dışlamak, yok saymak, ayıplamak gibi cezalara tabi tutmasıdır. Cinsiyet rolleri de bu normların önemli bir bölümünü oluşturur.
Cinsiyet sınırlı sayıda doğuştan gelen bir yapıya işaret eder ve üreme ile ilgili fizyolojik özellikleri kapsar. Toplumsal cinsiyet bir kültürün atfettiği tüm karmaşık nitelikleri ifade eder. Cinsiyet sosyal bir kategoridir. Birçok insan topluluğu tarafından sosyalleşme için bir temel olarak kullanılır. Cinsiyet aynı zamanda sosyal bir statü sağlar. Toplumsal cinsiyet kültür tarafından inşa edilmiştir. Kadın ve erkeğe yönelik davranış ve tutumlar
belirlenmiştir (Lott ve Maluso, 2002: 537)
Birey dünyaya geldiği andan itibaren ailesi ve çevresindekiler tarafından bir kategoriye dahil edilir ve bu kategoriden beklenilen davranış ve değerler doğrultusunda yetiştirilir. Çevresini kalıplaşmış, sistematik rollere göre algılamaya başlar. Etrafında gördüğü en yakın örnekler olarak anne-babasının farklı giyinişleri, kokuları, annenin kullandığı kozmetik ürünler çocukta henüz tamamlanmamış bir toplumsal cinsiyet bilinci oluşmasına neden olur.
“Bebeğin doğumuyla başlayan sosyalleşme sürecinde cinsiyet rolleri öğrenilir. Biyolojik anlamda kadın ve erkek olarak dünyaya gelen çocuklar cinsiyetlerine uygun norm ve beklentileri öğrenirler. Böylelikle bu normlara ve beklentilere uygun ‘cinsiyet rollerini’, erkek ve dişi kimliklerini (erillik ve dişilliği) benimserler” (Giddens, 2012: 526)
Erkeklerin cesur, güçlü, sert olmasının ; kız çocuklarının ise şefkatli, merhametli, anlayışlı ve anaç olmasının beklenmesi toplumsal cinsiyet rollerinin en basit örneklerinden biridir. Bu anlayışla yetiştirilen çocuklardan ileride bu rollere uygun meslekler seçmeleri, kadınlardan anahtar rollerinin annelik olması, erkeklerden ise ailelerinin sorumluluklarını almaları ve aileyi yönlendirmesi beklenir. Bu normları kabul etmeyen kişilere toplumsal yaptırımlar uygulanması işten bile değildir. Duygusal bir erkekle alay edilmesi veya yalnız yaşayan bir kadının ayıplanması gibi durumlar, çocuklukta ekilen ve yıllar içerisinde dört koldan beslenen bu normların bir sonucudur.
Cinsiyete dair tutum ve davranışlar konusunda insanların
kalıplaşmış beklenti ve algıları vardır. “Bu kalıplaşmış algıların gerçekle hiçbir ilişkisi olmayabilir, ancak insanlar kalıp yargılara ‘sanki gerçekmiş’ gibi inanırlar” (Cüceloğlu, 2014: 391).
Bu kalıp yargılar toplum içinde yaşar ve çocuklara öğretilerek kuşaktan kuşağa kültürün bir parçası olarak aktarılır. Bu bakımdan, çocukların kız gibi ya da erkek gibi davranmalarının altında her iki cinsiyete de farklı farklı davranış modellerinin uygulanmasının
yattığı düşünülmektedir.
Örneğin; “John Money (1976) cinsel organı tam teşekkül etmeden doğan çocuklar üzerinde araştırmalarıyla tanınır. Onun bulguları, ana-babanın çocuğu erkek zannedip erkek gibi yetiştirdiğinde, çocuğun erkek gibi davrandığını ve kendini öyle algıladığını gösterir. Buna karşılık, ana-baba çocuğu kız kabul edip, ona göre yetiştirirse, çocuk kız gibi davranır… (Cüceloğlu, 2014: 390).
Cinsiyet Rollerini Oluşturan Faktörler Nelerdir?
- Aile: Yukarıda da belirttiğimiz gibi bireyin sosyalizasyonunda ilk basamak olan ailesi, toplumsal cinsiyet rollerinin yerleşmesinde en etkili faktör olarak düşünülebilir.
- Okul, Arkadaşlar: Eğitim toplum algısını şekillendirerek toplumsal normların oluşturulmasında etkin bir rol oynar, bunun yanında bireyin çevresi kendilik algısında ve normların yerleşmesinde büyük bir rol üstlenir.
- Medya: Televizyonda, dergilerde ve gazetelerde kendi cinsiyetine biçilen rollerin sürekli yeniden üretimine maruz kalan birey ister istemez bu yeniden üretimden etkilenecektir.
- Kıyafet ve Oyuncaklar: Çocuk yaştan itibaren sistematik şekilde üretilen ve cinsiyet ayrımı pekiştiren kıyafet ve oyuncuklar da bireyin küçük yaşlarda cinsiyet rollerini içselleştirmesi ve sindirmesinde büyük bir rol oynar. Kız çocuklarına pembe, mor, kırmızı gibi renkler giydirilirken erkek çocukları için mavi, yeşil, siyah gibi renklerin tercih edilmesi; kız çocuklarına bebekler, ev aletleri gibi oyuncaklar alınırken erkek çocuklarının silahlar, plastik savaşçılar, arabalar gibi oyuncakların alınmas da ilk bakışta masum görünse de aslında doğal olmayan bir algının küçük yaşta yerleştirilmesinden ibarettir.
Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Karşımıza Çıktığı Yerler
- Eğitim: Özellikle daha gelenekçi ailelerde kız çocuklarının okula gönderilmemesi, gönderilse bile yüksek eğitimlerinin tamamlanmasına izin verilememesi gibi örneklerde toplumsal cinsiyet rollerinin sebep olduğu eşitsizlik ve ayrımcılığı açıkça görebiliriz.
- İş Hayatı: Araştırmalara göre, merhametli, şefkatli ve anaç olması beklenerek büyütülen kadınlar öğretmenlik, hemşirelik gibi mesleklere erkeklere oranla çok daha fazla yöneliyor. Bununla beraber iş hayatında birçok engelle karşılaşan kadınların yükselmesinin önüne geçiliyor. Duygusallık, annelik gibi kalıplaşmış algı ve yargılarla kadınların yönetici pozisyonlarına yerleşmeleri zorlaştırılıyor ve kadınlar aynı işi yaptıkları erkek meslektaşlarına göre daha az ücret alıyorlar. Cinsiyetler arası ücret farkı istatistiklerine buradan ulaşabilirsiniz.
- Günlük Hayat: Hepimizin bildiği gibi kadınlara karşı işlenen suçlar artmaya devam ediyor. Kadınların gece dışarı çıkmaları, giysileri, hatta kahkaha atmaları bile hata sayılırken ataerkil algı kadının gündelik hayattaki varlığını bastırmaya çalışmaya devam ediyor. Tüm bunların altında kişilerin eğitimleri, kültürel kodlar, sosyal normlar yatmakta. küçük yaşta cinsiyet rollerine göre yetiştirilen çocuklar büyüdüklerinde ayrımcılığı besleyen bireylere dönüşüyor.
- Sağlık: Toplumsal cinsiyet kalıplarına uymayan bireylerin sağlık alanında da ayrımcılığa maruz kaldığının ülkemizde de maalesef örnekleri görülmüştür. Trans hastalara bakmayı reddeden sağlık çalışanları bunun bir örneğidir. Konu hakkındaki incelemeye buradan ulaşabilirsiniz.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Eşitlik kavramı, her bireyin sosyal işlevselliğini maksimum düzeye ulaştırmasını mümkün kılacak haklara sahip olmasını gerektiğini ifade eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumda dezavantajlı konumda bulunan cinsiyetlerin toplumsal hizmet ve kaynaklardan yararlanma hakkını ifade eder (Baydur-Uçan, 2016:140).
Bireylerin toplum içinde çeşitli istekleri, ihtiyaçları, amaç ve beklentileri vardır. Bunların karşılanmasında hiçbir ayrım yapılmaması gerekir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, her iki cinsiyetin de tüm kamusal alan ve özel yaşam alanlarında eşit yetkiye sahip olması, bu alanlara eşit katılımı ve bu alanlarda eşit seviyelerde görünür olması anlamına gelir. Yasalar önünde kadınla erkeğe eşit davranılması; aile ve toplum içinde kadın ve erkeğin kaynaklardan, fırsatlardan ve hizmetlerden eşit biçimde yararlanmaları olarak da ifade edilmektedir. Ancak burada eşitlikten kastedilen kadın ve erkeğin aynılaştırılması değil, kadınların ve erkeklerin toplumda var olan hak, sorumluluk ve fırsatlardan onların kadın veya erkek olarak dünyaya gelmelerine bakılmaksızın yararlanmalarıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece kadın ve kız çocuklarıyla ilgili bir konu değil, erkek ve erkek çocuklarını da kapsayan bir konudur. (İbrahim Akkaş)
***Yukarıdaki alıntıda cinsiyet eşitliği için ”her iki cinsiyetin” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Biz bunun yerine dilde cinsiyetler kelimesinin kullanımını daha uygun buluyoruz.
Cinsiyet Spekturumu Nedir?
Cinsiyetle alakalı son dönemde yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki, kültürel olarak bağlandığımız ”insanların kadın veya erkek olduğu” anlayışı bir mitten ibarettir. Cinsiyet iki ayrı nokta değil, iki ayrı ucu olan bir spektrumdur ve birey, bu spektrumun farklı yerlerinde olabilir. Bireyin biyolojik cinsiyetten bağımsız olarak kendini tanımladığı cinsiyet yazının girişinde belirttiğimiz gibi onun cinsiyet kimliğidir. Bireylerin cinsiyet kimlikleri, biyolojik cinsiyetleri ile aynı olmayabilir.
Cinsiyete ikili bakışı desteklemeye yönelik girişimler günümüzde değişen bir paradigmaya karşı inatçı bir direnç gibi görünmektedir. Claire Ainsworth Nature’da yayımlanan ‘Yeniden Tanımlanan Cinsiyet’ (2015) adlı makalesinde cinsiyetin ikili olmaktan çok uzak olduğuna dair biyolojik tezi destekleyen çok sayıda vaka tanımlamıştır. En dikkat çeken örnek ise dört çocuğu olan 70 yaşındaki bir babanın rutin bir ameliyat sırasında doktoru tarafından bir rahime sahip olduğunun keşfedilmesi olmuştur.
Gelişimin erken dönemlerinde, embriyo cinsiyetsizdir ve erkek ya da kadın özelliklerini kazanma yetisine sahiptir. Ainsworth, ‘gonadların kimliğinin iki karşıt gen aktivitesi arasında bir çekişmeden ileri geldiğini’ söyler. Gonadların yumurtalık ya da testis olarak dönüşümü farklı genlerle kontrol edilir. RSPO1 genindeki bir sorunda ise ikisinden oluşan bir hibrid olan ovotestis izlenebilir. Gonadlar yaşam boyunca devam eden bir gelişme gerektirse de, yaşamın erken dönemlerinde henüz gelişmediğini ve zamandan bağımsız olarak durağan kaldığını gösteren fare çalışmaları da benzer şekilde ilginçtir.
Bu tabloya göre cinsiyet potansiyel olarak zamanla değişebilen bir birleşimdir. Aynı zamanda genetik, hormonal ve morfolojiktir. Cinsiyete ilişkin tüm bu farklı belirtiler birbiriyle iç içedir, dolayısıyla insanlar hayatları boyunca ‘karşıt’ cinsiyete ait hücre, hatta organlara bile sahip olduklarını bilmeden yaşayabilmektedir.
Ainsworth, çoklu cinsiyet kimliklerinin sosyal kabul edilirliğinin arttığına ve bilimin cinsiyet spektrumu fikrine dair meşruiyet gücü verdiğine, yasal sistemlerin ise bu fikirler karşısında yetersiz ve sorunlu olduğuna işaret etmektedir. Feministler ve lezbiyen, gay, biseksüel, queer ve transeksüel bilim insanları ile aktivistler bunun bir süreç olduğunu biliyorlardı ve hukuk, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet konusunda düşünmek için zengin alternatifler sundular. Bu sırada, sosyal bilimciler ve tarihçiler ise cinsiyet ve toplumsal cinsiyet rollerinin başka zaman ve yerlerde nasıl kavramsallaştığına ilişkin araştırmalar yapmışlardır.
Cinsiyet çalışmaları özellikle son yıllarda hızla gelişen bir alan haline geldi. Her geçen gün bu konuda yeni şeyler öğreniyoruz.
Eski dönemlere ve diğer kültürlere bakıldığında yine cinsiyetin bizlerin birbirimize ya da kendi vücutlarımıza yüklediğimiz varsayımlarla ve ilişkilerimizden edindiğimiz anlamlar ile farklı düzeylerde oluştuğunu görüyoruz.
Cinsiyet Terimleri Sözlüğü
Cinsiyeti daha iyi kavramak konusunda herkese yardımcı olabilecek bir kavram kılavuzu.
- Agender (Cinsiyeti Olmayan) : Kendini kadın veya erkek olarak tanımlamayan bireyler.
- Bigender : Kendilerini hem kadın hem de erkek olarak tanımlayan yani çift cinsiyeti olan bireyler.
- Genderfluid: Akışkan, yani kişinin kendisini kadın ve erkeğin değişken bir karışımı olarak kabul etmesi.
- Androjen: Kesin şekilde kadın veya olarak tanımlanmayan bireylerdir.
- Atanmış Cinsiyet: Kişiye doğumuyla beraber atanan, biyolojik cinsiyettir.
- Biyolojik Cinsiyet: Tıbbi olarak kişinin ait olduğu biyolojik cinsiyet kategorisine işaret eder.
- Cisgender: Cinsiyet kimliği atanmış cinsiyeti ile örtüşen kimselerdir.
- Heteronormativite: Michael Warner tarafından tanımlanan kavram, iki ayrı cinsiyetin olduğu ve cinsiyet normlarının doğal olduğu yaklaşımını tanımlar.
- Heteroseksüellik: Karşı cinse duyulan ilgiyi tanımlar.
- Heteroseksüel/Cisgender Ayrıcalığı: Heteroseksüel ve cisgender kişiler toplumda daha ayrıcalıklı muamele görmesi durumudur. Toplumsal olarak kabul gören ayrıcalıklı iki grubu tanımlar.
- Homofobi: Eşcinsel bireylere karşı duyulan öfke, nefret, korkuyu ifade eder.
- Bifobi: Biseksüel bireylere karşı duyulan öfke, nefret, korkuyu ifade eder.
- Eşcinsellik: Kişinin hemcinsine ilgi duymasıdır.
- Biseksüellik: Kişinin her iki cinse de ilgi duymasıdır.
- Interseks: Kadın veya erkek olarak sınıflandırlmayan üreme organlarıyla doğmuş insanları tanımlayan bir çatı terim.
- Trans: Cinsiyet kimliği atanmış cinsiyetinden farklı kişileri tanımlamak için kullanılan çatı terimdir.
- Transfobi: Trans bireylere karşı duyulan sebepsiz öfke, nefret ve korkuyu tanımlayan terim.
- Üçüncü Cinsiyet: Kadın ve erkek cinsiyetine ait olmayan ve spektruma dahil olmayan bireyler için kullanılır.
- Binary (İkili) Sistem: Bir şeyin iki ayrı uçtan oluştuğunu iddia eden sistem. Bunun örneği olarak toplumsal cinsiyet algısını verebiliriz.
- Seksizm(Cinsiyetçilik): Bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğunu savunan görüş ve ideolojidir.
- Cisseksizm: Atanmış cinsiyeti ve biyolojik cinsiyeti örtüşen kişilerin ayrıcalıklı ve üstün olduğunun savunulmasıdır. Çoğunlukla cinsiyetin iki ayrı kategoriye indirgenmesinin doğru olduğu algısıyla ortaya çıkar.
- Non-binary: Kendini kadın ya da erkek veya ikisinin bir kombinasyonu olarak tanımlamayan bireyleri ifade eden bir çatı terimdir.
- Panseksüel: İlgi duyduğu bireyin cinsiyet kimliğinin önem arz etmediği bireylerdir.
- Queer(Kuir): Sonradan anlam değişikliğine uğramış ve günümüzde akademi ve bireyler tarafından homoseksüel/cisgender olamyan kimseleri ifade etmek kullanılan şemsiye terim.
- Heteroseksizm: Heteroseksüelliğin olması gereken- üstün olduğunu savunan görüş.